FİRMANDEX'E HOŞGELDİNİZ!

Bir koral akış: Carmina Burana

İstanbul Devlet Opera ve Balesi (İDOB), Alman besteci Carl Orff’un tüm dünyada tanınmasını sağlayan ünlü sahne kantatı ‘Carmina Burana’yı seslendirdi.

Bir koral akış: Carmina Burana

İstanbul Devlet Opera ve Balesi (İDOB) ilki 12 Ocak’ta gerçekleşen ‘Carmina Burana’ konserini dün akşam ikinci kez sahneye taşıdı. “Beuern Şarkıları” olarak da bilinen ve Alman besteci Carl Orff’un imzasını taşıyan yapıt, Zorlu Performans Sanatları Merkezi’nde müzikseverlerle buluştu.

Ortaçağ şiirlerinden yapılmış bir seçkinin kantat formunda bestelenmesiyle vücut bulan Carmina Burana, 1930’ların ikinci yarısından bu yana, giderek güçlenen bir şekilde, klasik repertuarın en popüler yapıtlarından biridir. Çocuk sesleriyle de renklenen kalabalık korolu yapıt, müzikal yapısının sadeliğine rağmen yine de çetin ceviz sayılır. Dünkü konserde bu gerçeğe bir kez daha tanık olduk.

Yapıtın en zor kısmı, Latince konsonansın sağladığı doğal güzellik ve ritmin, orkestra tarafından gölgelenmeyecek biçimde duyulur kılınabilmesidir. O nedenle, Carmina Burana için, deyim yerindeyse “mavi kanlı”, “kuzeyli” orkestra şeflerinin daha güvenli oldukları düşünülebilir. Nitekim, maestro Serdar Yalçın’ın Akdeniz tamperamanı edalı yönetimi, orkestrayı, bir yandan, koroyla rekabete sokuyor izlenimi yaratırken, doğal olarak, dramatik aktör rolüne de biraz fazlaca yönlendirdi. Konzertmeister Samolyenko’nun şaşırtıcı şekilde kendini bu akışa bırakmasına, koronun elektronik akustiğe fazlaca güven duyar hali de eklenince koral seslerin yer yer kaybolduğu, yer yer de netlik sorunu yaşadığı; ama, orkestranın ‘’uysal’’ olduğu yerlerde çok da temiz duyulduğu inişli çıkışlı bir grafiğe tanık olduk.

Tenor Algın Özcan,  ilk andaki kararsız, hatta tutuk tavrını hemen aştı; süresinin kısalığı temel şanssızlığıydı denebilir.

Bariton Murat Güney adeta herkese meydan okudu; orkestraya, hatta koroya. Neredeyse tek başına söyledi ve oynadı. Teatral vurgulu ve dramatik derinlikli yorumu, şüphesiz ki, hem Alman dışavurumculuğuna yatkındı, hem de Orff’un 30’lardaki konseptine. Özgüvenli edasıyla işin hakkını verdi.

Soprano Nazlı Deniz Süren’e gelince; mazbut ve temiz yorumu, etkileyici ses rengi ile, belki 30’ların değil, ama Ortaçağ’ın ruhunu en iyi yansıtan kişi oldu. İDOB çocuk korosuyla olan bölüm bir uyum harikasıydı.

Ama tek bir yıldız seçmek gerekseydi, o yıldız hiç kuşkusuz İDOB çocuk korosu olurdu. Son derece temiz sesler, çok başarılı koordinasyon, neredeyse kayıpsız bir konsonans özeni… Çok ferahlatıcı ve berraktı. İDOB, yalnızca böyle bir koro için bile sonsuz övgüyü hak ediyor.

Hemen hemen dolu olan salonda, son yıllarda neredeyse ulusal hastalığımız haline gelen ilgili ilgisiz her yerde alkışlama refleksi, ilk başlarda konserin ruhuna gölge düşürür gibi olduysa da, ilerleyen bölümlerde daha sakin bir atmosfer oluşabildi.

Konsere emeği geçen İDOB bünyesindeki herkesi kutlamak gerek…

KAYNAK : STAR GAZETESİ

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ