Sedef hastaları için ‘eklem romatizması’ uyarısı
Sedef hastalarının eklemlerinde romatizmaya ait iltihap bulgularına rastlandığı, bu nedenle hastaların fizik tedavi ve romatoloji uzmanlarınca da muayene edilmeleri gerektiği belirtildi.

Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı Başkanı ve Romatizma ve Ağrı Derneği (RADER) Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ömer Kuru, sedefin, temelde cilt bulgularıyla bilinen bir hastalık olsa da aslında eklemleri de tutabildiğini ifade etti. Kuru, sedef hastalarının yüzde 34’ünde rahatsızlığa bağlı romatizma geliştiğini söyledi.
Sedefe bağlı romatizmanın elde küçük eklemlerin yanı sıra diz ve ayak bileği gibi büyük eklemleri, hastaların bir bölümünde de omurgayı tutabileceğini belirten Kuru, sedefe bağlı romatizmal hastalıkların büyük çoğunluğunda sedefin cilt bulgularından sonra ortaya çıktığını dile getirdi.
Kuru, sedefi olanlarda romatizmaya ait hiçbir klinik bulgu ve yakınma yokken bile hastaların eklemlerine ultrason ya da MR’la bakıldığında yüzde 15-47’sinde romatizmaya ait iltihap bulgularına rastlandığını aktardı. Kuru, bu hastalar takip edildiğinde bir yıl içinde yüzde 50’sinden fazlasında romatizma geliştiğinin görüldüğünü vurguladı.
Erken tanı ile önlenebilir
Erken tanı ve uygun tedavi ile eklem romatizmasının önüne geçmenin, kalıcı eklem hasarı ve sakatlığı önlemenin mümkün olduğunu anlatan Kuru, “Sedefi bulunan hastalara, hekimler tarafından mutlaka eklem şikayetleri, omurgayı da tutabilen bir hastalık olduğu için bel ağrıları olup olmadığı sorulmalıdır. Şikayeti bulunanlar bir fizik tedavi veya romatoloji uzmanına yönlendirilmelidir. Ayrıca bazı romatizma türlerinde hastalık seyri esnasında sedef hastalığı görülebilir.” dedi.
Sedefin sistemik otoimmün bir rahatsızlık olduğunu ifade eden Kuru, “Sedef hastalığı sadece deriyi tutmaz. Bu hastalar kalp damar rahatsızlıkları, iltihaplı bağırsak hastalığı ve iltihaplı eklem romatizması açısından da risk altında olan hastalardır. Hastalıkta genetik yük oldukça fazladır ve bu yüzden sedef hastalarının çocukları ve yakınları sadece sedef açısından değil yukarıda sayılan diğer hastalıklar açısından da risk altındadırlar.” sözlerine yer verdi.
Denizde uzun süre kalmayın
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Yavuz Örnek, yüzmenin kalp damar hastalıkları, yaşlılığı geciktirme, kas, romatizma ve daha pek çok konuda faydalı bir spor olduğunu söyledi.Düzenli olarak yüzmenin sağlığa her açıdan faydası olduğunu vurgulayan Örnek, “Ancak bu faktör bazı kişiler için geçerli değildir. Mesela tuza bağlı yüksek tansiyon hastaları bundan müstesnadır. Çünkü, deniz gibi tuzlu sulara girmek ve uzun süre kalmak, tuza bağlı tansiyon hastaları için risklidir. Risk, suda kalma süresi uzadıkça daha da artmaktadır. Tuzlu sularda uzun süre kalınca sudaki çözünmüş tuz, bedene difüzyonla geçer. Bu da vücuttaki tuz oranını artırarak tuza bağlı tansiyon hastalarının tansiyonunu yükseltir ve kalp krizine sebep olabilir.” diye konuştu.”Denizden çıkınca mutlaka tatlı suyla durulanmalı”Yrd. Doç. Dr. Örnek, orta yaş üstü bazı kişilerin tuza bağlı tansiyon hastası olduğunu bilemeyebileceğini dile getirerek, şöyle devam etti:”Bu kişiler tansiyonlarını ölçtürdükten sonra tuzlu sulara girmelidir. Ayrıca, kısa süreliğine de olsa denize giren tuza bağlı tansiyon hastalarının sudan çıkar çıkmaz tatlı suyla durulanması gerekmektedir. Bu kişilerin yanında mutlaka tansiyon hapı bulundurması da sağlıkları açısından oldukça önemlidir. Ayrıca, yüksek tansiyon hastası olmayan yaşlıların da suda kısa süre kalması ve yanında mutlaka tansiyon ilacı bulundurması hayati önem taşımaktadır.”Tansiyon hastalarının sadece denizde değil, tuz oranı yüksek sıcak kaplıca sularında da fazla kalmaması gerektiğini ifade eden Örnek, diğer şartların da burası için aynen geçerli olduğunu anlattı.Örnek, tuz oranı yüksek olmayan kaplıca sularındaki minerallerin tansiyonu düşürücü etkisi olduğunu, denizlerde bu minerallerin çok düşük olduğunu belirterek, söz konusu hastalara, deniz yerine bu kaplıcaları hatta mümkünse göl, nehir, havuz gibi yerleri tercih etmeleri önerisinde bulundu.Sıcak hava ve nemin, denizdeki tuzlu suyla birleşince tansiyon hastaları için daha da riskli olduğunun altını çizen Örnek, “Tuza bağlı tansiyon hastaları için tuzlu suya girmeden önce soğuk suya sıkılmış bir veya en az yarım limonun suyunu içmeyi önemle tavsiye ediyoruz. Ayrıca, bu tansiyon hastalarının tuzlu sulara girmeden önce doktoruna danışmasının oldukça faydalı olduğunu düşünüyoruz.” ifadelerini kullandı.Deniz ve havuz dış kulak iltihabını tetikliyorTatilde çocuğunuza dikkat edinTatile çıkarken sağlık çantanızı unutmayınCilt kanseri gençleri de tehdit ediyorBu havuza giren tüm canlılar ölüyor
Sıcak havalar ölüme neden olabilir
Doç. Dr. Ertuğrul Okuyan, kalp ameliyatı olmuş, kalp krizi geçirmiş ve stentli hastaların yaz sıcaklarına dikkat etmesi gerektiğini belirtti. İnsan vücudunun mükemmel bir makine olduğunu ve ısı ürettiğini, bu üretilen ısıyı kendinden uzaklaştırmak ve sistemi soğutmak için vücudun sürekli çalışan bazı mekanizmalarının bulunduğunu dile getiren Okuyan, “Biz vücudumuzun bu ısı düzenleme faaliyetlerinden çoğunlukla haberdar olmuyoruz, ta ki vücudumuz başa çıkabileceğinden fazla miktarlarda ısıya maruz kalıncaya kadar” ifadelerini kullandı.Doç. Dr. Okuyan, mevsim ortalamasının üzerinde olan sıcakların vücudun ısı düzenleme sistemini zorladığını aktararak, şunları kaydetti:”Bu sistem aşırı terlemeyle vücudu serinletmeye çalışıyor ve ısıyı düşürürken aşırı sıvı ve tuz kaybına neden oluyor. Sıvı ve tuz kaybına bağlı olarak kalbin yükü de artıyor. Kalp ekstra bir yükle ve hızlı çalışıyor. Yani nabız hızlanıyor ki bu istediğimiz bir şey değil. Özellikle de koroner kalp hastaları ve kalp yetersizliği olan hastalar açısından bu durum oldukça vahim sonuçlar doğurabiliyor. Bazı kalp ilaçları da kalbi yavaşlattığı için nabzın refleks olarak hızlanması engelleniyor, böylece soğutma sistemi iyi çalışamaz ve sıcaklık daha da fazla hissedilir hale geliyor. Böylece sıcak çarpması ve hatta ölüm gibi tabloların ortaya çıkması kolaylaşıyor. Kalp yetersizliği ve yüksek tansiyonu olan hastalarda bir diğer sorun da idrar söktürücü ilaçların kullanılıyor olması. Bu ilaçlara bağlı olarak zaten su ve tuz vücuttan atılırken, sıcak havalara bağlı olarak ekstra sıvı ve tuz kaybı ciddi tansiyon düşüklüğü ve hatta şok tablosuna yol açabilir. Bu nedenle bu hastaların sıcak yaz aylarında hekimlerine başvurarak ilaç dozlarında ayarlama yapılması önemlidir.” “Kronik hastalığı olanlar daha dikkatli olmalı”Kalp damar sorunu olanların, stent konmuş, protez kalp kapağı takılmış, kan sulandırıcı ilaç kullanan ve hipertansiyonu olan kişilerin sıcak havalarda çok dikkatli olması gerektiğine işaret eden Okuyan, bu hastaların sıvı alımlarını mutlaka arttırması gerektiğini söyledi.Okuyan, ayrıca şeker hastalarının da kan şekerlerinin kontrol altında olmaması halinde su kaybıyla ısıyı ayarlama sistemlerinin bozulabileceğini ve komaya girmelerinin kolaylaşacağını vurgulayarak, şunları kaydetti:”Öte yandan, diyaliz, Multiple Skleroz (MS), romatizma gibi kronik hastalığı olanlarla psikiyatrik tedavi olanların özellikle dikkatli olmaları gerekmektedir. Bazı ilaçlar da vücudun termostat yani ısı ayarlama sistemini bozar ve sıcağa dayanma eşiğini azaltır. İdrar söktürücülerle sıcağın su kaybettirme etkisi daha da artar, kan koyulaşır. Tuzsuz diyette olanların da sıcağa dayanma eşiği düşüktür. Vücudun soğutma mekanizması yetersiz kaldığında basit kramplardan başlayıp sıcak çarpması, sıcak inmesi ve ölüme kadar giden tablolar ortaya çıkabilir. İlk belirtilerde dikkatli olmak gerekir. Mesela kişi çok terliyor ama cildi serin, nabzı zayıf ve hızlı atıyorsa, baş dönmesi, baş ağrısı, bulantı ve kusma varsa bunlar ciddi belirtilerdir. Ateş yükseliyor ve şuuru bulanıksa çok acil tıbbi müdahale gerekiyor demektir. İlk belirtilerde kişinin hemen serin ve gölge bir yere yatırılması, elbiselerinin çıkarılması, serin, ıslak havlularla sarılması gerekmektedir. Kişiye, kusma yoksa 15 dakikada bir yarım bardak su içirilmeli ve mümkünse tıbbi yardım istenmelidir. Cilt sıcak, kuru ve kırmızıysa ve kusma, istemsiz hareketler varsa, acilen hastaneye götürülmelidir.”
KAYNAK : Yenişafak