FİRMANDEX'E HOŞGELDİNİZ!

Trans Pasifik İşbirliği Anlaşması’nda Trump belirsizliği

Trans Pasifik İşbirliği Anlaşması’nı görevdeki ilk gününde rafa kaldıracağını açıklayan Trump’ın başkan seçilmesi, Pasifik’e kıyısı olan 12 ülkeyi ilgilendiren anlaşmanın akıbetini belirsiz hale getirdi.

Trans Pasifik İşbirliği Anlaşması’nda Trump belirsizliği

Donald Trump’ın ABD seçimlerinde elde ettiği başarının sadece Amerikan toplumunu değil, ‘süper güç’ olmanın getirdiği bir etki olarak küresel alanda siyasi ekonomik ve askeri bağlamlarıyla geniş bir coğrafyadaki halkları etkileyeceği öngörülebilir. Bu durumun, günümüz şartlarında öne çıkardığı bölgelerden biri kuşkusuz ki Asya-Pasifik coğrafyası. ABD’deki seçim sonuçları ile Asya-Pasifik coğrafyasının ilişkilendirilmesine sebep ise Trump’ın Amerikan toplumunun üretici kesiminin küresel rekabet ortamında önünü açacak korumacı ekonomi paketini gündeme getirme konusundaki söylemi.

TPPA’nın akıbeti belirsiz

Bu noktada da karşımıza, Pasifik Okyanusu’na kıyısı olan, yani Amerika kıtasının batısı ile Asya kıtasının doğu ve güneydoğusundaki ülkelerin önemli bir bölümünü içine alan ve yeni bir ticari birlik tesisine yönelik Trans Pasifik İşbirliği Anlaşması (TPPA) çıkıyor. Tüm altyapının hazırlandığı ve sürecin ABD senatosunca onaylanmasıyla tamamlanıp uygulamaya geçeceği beklenen söz konusu anlaşmanın Trump engeline takılması olasılığı, Asya-Pasifik bölgesinde yakından takip ediliyor. Trump’ın 20 Ocak’ta, yani başkanlığının ilk gününde bu anlaşmayı rafa kaldıracağını açıklaması, bu küresel ticaret birliğinin akıbetine ilişkin uzun zamandır devam eden tartışmaları daha da alevlendirmiş durumda.
Trump’ın TPPA’ya yönelik eleştirisi ve henüz prematüre yapıdaki birliği terk edeceğini açıklamasının ardında ekonomik sebeplerden daha çok, ‘ırkçı’ denebilecek bir ideolojik tutumun bulunduğu da söylenebilir. Seçim kampanyası döneminden itibaren ‘beyaz Amerikalıların’ başkanı olacağını ima eden türde yaklaşımlar sergileyen Trump, ‘ideolojik’ yönelimin küresel karşılığı olarak ABD’yi içine kapanmaya sürükleyecek bir dizi politikaları da sıralıyor.Bunların başında TPPA’nın gelmesi kimilerini şaşırtabilir. Ancak Avrupa’daki ekonomik durgunluk, Afrika’nın bu alanda henüz kendi ayakları üzerinde yükselemeyişi, Latin Amerika’nın mevcut kaynaklarına rağmen ses getirebilecek ve dünyaya örnek olarak sunabilecek bir sosyo-ekonomik kalkınmadan yoksun oluşu, gözlerin Asya’nın doğu ve güneydoğusuna çevrilmesine neden oluyor. Bu noktada Asya-Pasifik bölgesi, doğal kaynakları, müteşebbis ve yenilikçi ruhunun dinamizmi, genç ve dolayısıyla üretim ve tüketime aç geniş kitleleri ve pragmatist hükümetlerinin kalkınmacı politikalarıyla dikkat çekiyor.

Asya Pasifik ve yeni yüzyılAsya-Pasifik coğrafyasının ABD’nin 21. yüzyıl politikalarında öncü bir yere sahip olması konusunda Barack Obama yönetiminin sergilediği çabalar kayda değer bir öneme sahip. Öyle ki ABD bu süreçte, geniş Ortadoğu ve Afganistan coğrafyalarındaki etkinliğini terk etmemekle birlikte, giderek odak noktasını Asya-Pasifik bölgesine kaydırma hedefiyle hareket etti. Bunu da ABD’nin çıkar ve güvenliği gibi iki önemli vazgeçilmez olgu üzerine yapılandırmaya çalıştı.ABD’nin 21. yüzyıl dünya sistemini belirlemeye matuf bir yönü de bulunan bu teşebbüsü, salt ikinci küresel güç olma noktasına gelen Çin’in önünü almakla sınırlı değil. Bu girişim aynı zamanda Pasifik kıyıları boyunca uzanan ülkelerdeki kapitalist ekonomi süreçlerinde Asya’ya özgü değerlerle elde edilen ‘başarının’ devamını ve bunun, ABD’nin uzun erimli politikalarına uyarlanarak sürdürülebilirliğinin sağlanması gereğinden kaynaklanıyor. Öyle ki, kalkınma alanındaki çeşitli istatistiki çalışmalarda ön sıralarda yer alan Asya-Pasifik bölgesinin bu ‘başarısının’, ABD’nin dünya ekonomisindeki rolüyle birebir bağlantılı oluşu da unutulmamalı. Bu nedenle, Asya-Pasifik bölgesinin küresel ticaret ve yatırım alanlarında edindiği yer ile bölge halklarının üretmekle kalmayıp aynı zamanda tüketim ekonomisinde de edinmekte oldukları kayda değer rol ve bu süreçlerin devam ettirilmesi konusunda ilgili ülke yönetimlerinin olumlu yaklaşımları, TPPA’nın geleceğinin sadece ABD’nin tavrı bağlamında değil, bu ülkeler nezdinde de tartışılmasını kaçınılmaz kılıyor. Trump’ın şahinleri

8 Kasım seçimlerinden zaferle ayrılan Cumhuriyetçi Partinin başkan adayı Donald Trump, 20 Ocak 2017’de yemin ettikten sonra göreve başlayacak. Rakibi Hillary Clinton’a karşı büyük bir başarı elde eden Trump’ın Başkan olması 8 yıl aradan sonra Cumhuriyetçilerin Beyaz Saray’da yeniden etkin olması anlamına geliyor. Trump’ın seçilmesi hem içeride hem de dışarıda bir belirsizliğe yol açmış gibi görünüyor. Trump’ın seçim kampanyası sürecinde göçmen ve Müslüman karşıtı açıklamaları, NATO müttefiki ülkeler ve ABD’nin diğer ülkeler ile imzaladığı serbest ticaret anlaşmaları ile ilgili vaatleri bu belirsizliği derinleştiriyor. Seçimlerden sonra en fazla merak edilen konu ise Trump’ın birlikte çalışacağı isimler ve izleyeceği dış politika.İran tedirgin Trump, Obama’nın ağırlığı Asya’ya veren politikasını değiştirmeyi planlarken, seçim sürecinde en fazla üzerinde durduğu konular ise DEAŞ ile mücadele ve İran ile imzalanan nükleer anlaşma. Trump, Obama döneminde P5+1 ülkeleri ile İran arasında imzalanan anlaşmada revizyona gitme ve İran’a baskı uygulama mesajını verirken bu durum İran’ı tedirgin ediyor. İsrail’den Kudüs beklentisi Serbest ticaret anlaşmalarının geleceği ise ABD ile yakın ilişkilere sahip olan Asya ülkelerini, Kanada’yı ve serbest ticaret anlaşması için görüşmelerin sürdürüldüğü AB’yi endişelendiriyor. İsrail ise Trump’ın seçilmesinden en fazla memnun olan ülke. Trump’ın Kudüs ve Filistin ile ilgili açıklamaları İsrail’de büyük bir memnuniyete yol açtı. Ortadoğu’da ortaya çıkan güvenlik açığı, Körfez ülkelerinin güvenlik algısını olumsuz etkilerken, bu durum ABD’ye olan bakış açısını da olumsuz hale getirdi. Türkiye Obama’dan daha iyi bir dönem bekliyor Türkiye ise Trump’ın politikasının Obama’dan farklı olmasını bekliyor. Obama döneminde büyük bir kriz yaşayan ikili ilişkilerin yeniden restore edilmesi planlanıyor. Benzer bir yaklaşım Körfez ülkeleri için de geçerli. ABD’nin İran politikasından rahatsız olan ve Obama dönemini ‘tam bir hayal kırıklığı’ olarak yorumlayan Körfez ülkeleri, Trump’ın yeni bir politika inşa etmesini arzuluyor. Özellikle Obama döneminde Ortadoğu’da ortaya çıkan güvenlik açığı, Körfez ülkelerinin güvenlik algısını olumsuz etkilerken, bu durum ABD’ye olan bakış açısını da olumsuz hale getirdi.AB, Trump’ın seçilmesinden rahatsız AB üyesi ülkeler ise Donald Trump’ın seçilmesinin şokunu yaşıyor. 2015’te başlayan kampanya süreci boyunca, Clinton’ın seçilmesinden yana bir tavır takındı. Trump’ın seçilmesinden büyük endişe duyan AB üyesi ülkeler, ABD ile AB ilişkilerinin güçlü olduğu mesajını veriyor. Trump’ın izleyeceği dış politika bu noktada AB’yi yakından ilgilendiriyor. Ocak ayında göreve başlayacak olan yeni Başkan’ın nasıl bir kabine ile çalışacağı ise dış politikasının nasıl şekilleneceğine dair işaretler verecek. Neo-conların ön plana çıktığı Bush döneminden 8 yıl sonra yeniden Oval Ofis’te bir Cumhuriyetçi ismin olması ve söylemleri soru işaretleri taşıyor. Ancak, Trump’ın savaş karşıtı açıklamaları onun dönemini Bush’tan ayıracak ince bir çizgi olarak okunuyor. Trump’ın kabineye alacağı isimler de bu noktada önem arz ediyor. Oval Ofisin iki numarası: Mike PenceSessiz ve sakin biri olarak tanınan Trump’ın sağ kolu ve Başkan Yardımcısı Mike Pence, ABD’deki Cumhuriyetçi taban tarafından saygı duyulan bir isim. Trump’ın kampanya sürecinde önemli bir rol üstlenen Pence, Trump’ın hem içeride hem de dışarıda inşa edeceği satranç oyunun önemli bir parçası olarak gösteriliyor. Trump’ın serbest ticaret antlaşmaları ve Müslüman karşıtı açıklamalarına katılmadığı belirtilen Pence’ye bir denge unsuru olarak da bakılıyor. Washington çevrelerinde Pence’nin politika yapımındaki rolünün netlik kazanmadığına işaret edilse de ABD’nin müdahaleci politikalarına karşı olduğu belirtiliyor.Obama döneminde dışlanan ekibin içerisinde yer alan Flynn, Obama’nın DEAŞ ile mücadele stratejisini eleştiren bir isim.’Türkiye merkezli politika talebi’FETÖ elebaşı Gülen’in Türkiye’ye iadesi ile ilgili bir makale yayınlayan ve Türkiye’nin FETÖ ile ilgili taleplerinin haklılığına büyük destek veren Michael Flynn’ın Trump’ın kuracağı ekipte Ulusal Güvenlik Danışmanı olması bekleniyor. Trump’ın geçiş sürecinde kurduğu ekipte de Mike Pence’nin yardımcılığını yürüten Flynn, Trump’ın Beyaz Saray ekibini de belirleyecek olan isim. Bunun yanı sıra hem askeri konulardaki deneyimi hem de Ortadoğu’yu yakından bilmesi Flynn’ı dış politika yapımında da öne çıkarıyor. Flynn, NATO müttefiki Türkiye ile yeni bir dönemin başlayacağının işaretlerini verdi. Ancak, ABD’nin bölge siyasetinin değişip değişmeyeceği ise zamanla netlik kazanabilecek bir konu. Obama döneminde dışlanan ekibin içerisinde yer alan Flynn, Obama’nın DEAŞ ile mücadele stratejisini eleştiren bir isim. Newt Gingrich: Yeni Şahin mi?2012’de Cumhuriyetçi Partiden başkan adayı olan ve ön seçimlerde Romney’e karşı kaybeden Newt Gingrich’ın ismi Dışişleri Bakanlığı için geçiyor. Avrupa ülkelerini ve Türkiye’yi yakından bilen Gingrich, Avrupa tarihi alanında uzman bir isim. ABD siyasetinde deneyimli olan Gingrich, Temsilciler Meclisi Başkanı olarak da görev yapmış. ABD Dışişleri Bakanı olacağı belirtilen Gingrich, Trump’ın izleyeceği politikanın da önemli bir parçası olacak. Trump’ın Meksika sınırına duvar inşa etme planına destek veren Gingrich, Trump gibi bir muhafazakar ve serbest ticaret anlaşmalarına karşı çıkıyor. Trump’ın müdahaleci politikalardan uzak kalmasını destekleyen isimlerden olan Gingrich, Bosna Savaşı’nda Sırp saldırılarına karşı çıkmıştı. Geçmiş dönemde şahin bir isim olarak bilinen Gingrich, 11 Eylül saldırıları sonrası Saddam Hüseyin’in devrilmesi fikrini savunan ekibin içerisinde bulunuyordu. Suriye iç savaşından sonra muhaliflerin desteklenmesi çağrısında bulundu. 2012’de CNN’e yaptığı bir açıklamada “Esed’den kurtulmak kesinlikle bizim için önemli” diyen Gingrich, Trump’ın ‘Müslümanlar ABD’ye alınmamalı’ açıklamasına da destek vermişti.Yeni ABD yönetimi FETÖ’nün iade sürecinde Türkiye’nin tezlerine daha yakın duruyor.Rudy Giuliani: Gülen’in kabusu olabilirABD’nin yeni Adalet Bakanı olması bekleniyor.11 Eylül saldırılarının yaşandığı dönemde New York valisi olan Giuliani, Türkiye’yi de yakından ilgilendiren bir koltuğa oturacak. FETÖ elebaşı Fetullah Gülen’in iade süreci ile ilgili sürecin Trump dönemine kalması bekleniyor. Bu durum da Giuliani’yi Türkiye için önemli bir isim haline getiriyor. Trump’ın kampanya sürecinde FETÖ darbe girişimi ile ilgili açıklamaları ve Flynn’ın “Gülen Usame bin Ladin’den farksız” olduğu yönündeki açıklamaları dikkate alındığında, yeni ABD yönetiminin FETÖ’nün iade sürecinde Türkiye’nin tezlerine daha yakın durduğu söylenebilir. Jeff Sessions: Yeni müdahalecilik mi?Jeff Sessions’ın ise Pentagon’un başına gelmesi bekleniyor. 2003 Irak işgaline büyük bir destek veren Sessions, Trump’ın DEAŞ ile mücadele politikasının önemli bir parçası olacak. Video: Zafer konuşmasında tüm dünyaya seslendiAlmanları ‘Trump’ korkusu sardı İran’da Trump tedirginliği ‘Putin’den harika bir mektup aldım’ BM’de Trump endişesi Obama’nın ekonomi mirası Trump’ın başdanışmanının sözleri sonrası FETÖ’yü korku sardı

Trump’lı veya Trump’sız TPPA

TPPA’ya taraf olan ülkelerin önde gelenleri, ticari birliğin hayata geçirilmesi konusunda kararlı bir yaklaşım sergilemekle kalmayıp, Japonya Başbakanı Şinzo Abe’nin Trump’la yaptığı uzun görüşme örneğinde olduğu gibi, bölgenin geleceğini belirleyecek bu yapıdan ABD’nin kopmaması ve en kısa sürede hayata geçirilmesi yönünde talepte bulunuyor.

Bu ay içerisinde yapılan APEC toplantıları çerçevesinde Peru’nun başkenti Lima’da biraraya gelen bölge liderleri, Trump’ı iknaya yönelik açıklamalara devam etseler de Trump şu ana kadar TPPA’dan ayrılma niyetinden vazgeçmiş değil. Aksine, görüşmelere ve yinelenen taleplere rağmen, 20 Ocak’ta, yani başkanlık koltuğuna resmen oturacağı ilk gün, TPPA’dan çıkacağını açıkladı. Öte yandan TPPA’ya taraf olan 11 ülkenin bu sürecin ABD’siz devamı konusunda fikir jimnastiği yaptığına da tanık olunuyor.

Buna ilave olarak, ilgili ülkeler arasında, en azından bir diğer alternatif olarak, TPPA’nın yerine ikame edilebilecek ikili serbest ticaret anlaşmaları yapılması gündeme taşınıyor. Açıkçası bu husus, TPPA görüşmeleri için yapılan son beş yıldaki hazırlıklar ve bunların bir anda ortadan kaldırılamayacak bir evreye gelmiş olması da dikkate alındığında, bölge ülkelerinin ticari ve ekonomik yönelimlerinde bir anlamda geri dönüşü olmayan bir yola girdiklerinin işareti.

TPPA cazibe merkezi

Dünya ekonomisinin yüzde40’ına tekabül edecek TPPA’nın sadece Pasifik’e kıyısı olan 12 ülke arasında değil, küresel ölçekte bir etkileşime vesile olacağı da açık. Bu noktada TPPA’nın, daha pratiğe geçirilmeden dahi, bölgedeki diğer ülkeler nezdinde kazandığı bir popülariteden de söz edilebilir.Bu ölçekte bir etkileşime yol açacak böylesi bir ticari birlikten uzak kalmanın getireceği endişeleri yaşayan, bölgede şu veya bu şekilde söz sahibi olan, ancak siyasi istikrarsızlıklar ve yönetim bozukluklarıyla çalkalanan Tayland ve Endonezya gibi ülke yönetimlerinin de bu anlaşmaya en kısa sürede taraf olmanın yolunu arayacakları yönünde söylemlerine tanık olunmuştu. Hatta, ABD’nin 21. yüzyıl genel Asya politikası içinde belli bir bölümü oluşturan bu ticari anlaşmanın, Çin’in ekonomik genişlemesinin önünü kesmeye matuf bir yönünün de olduğu dile getirilmişse de, Çin’in zamanla birliğe dahil edilebileceği bile gündemde yer almıştı.

Çin’in nüfuz politikaları

Trump’ın şu ana kadarki duruşundan taviz vermemesi ve 20 Ocak’ta TPPA’yı defterden silmesi durumunda, Çin’in bu gelişme karşısında nasıl bir rol takınacağı da merak konusu. Yukarıda dile getirildiği üzere, Çin yönetimi zaten, her şeyin yolunda gitmesiyle süreç içinde TPPA’ya dahil edilmeyi beklemek yerine, kendi alternatif ticaret politikasını oluşturmanın peşinde. Çin, Orta Asya üzerinden Avrupa’ya uzanacak tarihi kara İpek Yolu projesine paralel olarak, bir yandan Pekin’i Singapur’a bağlayacak demiryolu ve öte yandan yine tarihi deniz İpek Yolu projelerini aynı anda gündemde tutmakla kalmamış, bunun ilk adımlarını da atmaya başlamıştı.

Daha önce Cibuti’de bir askeri üs inşa etme süreci başlatması ve geçen hafta da Etiyopya ve Cibuti ile yaptığı askeri işbirliği anlaşmaları, Çin’in hedefinde Hint Okyanusu’nun doğusundan batısına uzanan geniş su yolu güzergahında bir mega proje olduğunu ortaya koyuyor. Bu projenin ara katmanlarını ise karadan Myanmar’ın batısındaki Arakan Eyaleti üzerinden denize inme, ardından mümkün olduğunca Bangladeş’in sahil şeridindeki yapılanmada yer alma ve Pakistan ve İran ile Basra Körfezi özelinde işbirlikleri içinde olma planları oluşturuyor.

2017 yılı başında Washington’dan gelecek karar, Çin yönetimi için şüphesiz tıpkı bu yılın sonbaharında Manila’dan gelen karar gibi sürpriz bir nitelik taşıyacak. Bu noktada, sıfır noktasından sürpriz bir aktör olarak ortaya çıkan Filipinler Devlet Başkanı Rodrigo Duterte’nin Çin’le yakınlaşma stratejisini ilan etmesi ve bunun bölgede yeni bir eko-politik yapılanmanın kapısını aralama konusunda Çin yönetimine sağlayacağı avantaj gibi, ABD’siz veya dağılmış bir TPPA’nın da Çin’in elini güçlendireceği düşünülebilir.

Belirsizlik ya da alternatif yapılar

Çin lehine sonuçlar verecek bu gelişmelere mukabil, bölge ülkelerinin Çin yönetiminin rakipsizliğine ve Çin’le ilişkilerini geliştirmeye ne kadar hazır oldukları tartışmalı. Bir diğer husus ise ABD’nin, bölgeden ‘geri çekilmesi’ anlamına gelecek bir politikayı hayata geçirmesinin bölge ülkeleri arasında, örneğin Japonya ve Avustralya gibi iki ‘partnerin’ öncülüğünde yeni bir blok oluşturma ihtimali. Hindistan Başbakanı Narendra Modi’nin Japonya ziyaretiyle belirginleşmiş görünen, bölgenin Hindistan’la yakınlaşma süreci de bu durumu tamamlayıcı bir işlev görmeye aday. Zaten Abe, Modi ile yaptığı görüşmede, Alt Kıta’nın bu devasa ülkesini Pasifik ticaret havzasına güçlü bir şekilde entegre etme niyetini ortaya koydu. Bu noktada, Hindistan faktörünü Çin-Hindistan rekabeti çerçevesinde değerlendirmekte de fayda var.

TPPA’nın ABD’nin genel dış politikası içerisinde sadece ekonomi alanını ilgilendirmekle kalmayan, varlığı İkinci Dünya Savaşı sonrasına dayanan siyasi ve askeri ittifak alanlarıyla da örtüşen/desteklenen yönleri bulunuyor. Bu anlamda Trump ve çevresi ulusal siyasette kısa vadeli güç tesisi için TPPA’yı olumsuzlayarak araçsallaştırsa da, yeni yönetimin ABD’nin bu yüzyıldaki Asya-Pasifik hakimiyetine nasıl yaklaştığı konusu daha çok tartışılacaktır. Trump’ın zaferi dengeleri değiştirdi

Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa’nın kaderini derinden etkileyebilecek olan Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) için görüşmeler sürüyor. Sadece ticari bir anlaşma olarak görülmeyen TTIP, “ekonomik ve siyasal bir entegrasyon” olarak değerlendiriliyor. Anlaşmanın imzalanması halinde ise dünyanın ekonomik haritasının yeniden çizileceği ifade ediliyor.Serbest ticaret anlaşmalarına karşı olduğunu belirten Donald Trump’ın ABD Başkanı seçilmesi ve Avrupa’da aşırı sağın yükselişi, müzakere sürecindeki Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) anlaşmasının önündeki en önemli engeller olarak görülüyor. Avrupa ve ABD’de ortaya çıkan yeni siyasi atmosferin anlaşmanın geleceğini nasıl etkileyeceği ise büyük bir merak konusu. Anlaşma tam netlik kazanmasa da dünya ticaretinin yüzde 40’nı doğrudan etkileyebilir. İki ülke dışındaki üçüncü ülkelerin ise ekonomisine ciddi zararlar verebilecek anlaşma, Türkiye başta olmak üzere tüm ülkeleri yakından ilgilendiriyor.Anlaşma dışındaki ülkeler zarara uğrayacak Center For Economic Policy Research (CEPR) tarafından yapılan araştırmaya göre 2027 yılına kadar Avrupa’daki GSYİH’nın 68 ile 119 milyar Euro, ABD’de ise 50 ile 95 milyar Euro arasında artması bekleniyor. Avrupa Komisyonu’nun yaptığı hesaplamalara göre ise TTIP’nin imzalanması Avrupa ekonomisini 120 milyar Euro, ABD ekonomisini ise 100 milyar Euro büyütecek. Anlaşmanın dışında kalacak olan ülkeler ise büyük kayıp yaşayacak. Örneğin, Rusya’nın kaybının 44,9 milyar dolar, Çin ekonomisinin 35,2 milyar dolar ve Hindistan ekonomisinin ise 35,3 milyar dolar zarar göreceği hesaplanıyor. Trump’ın seçilmesiyle AB üzgünAnlaşmaların küresel büyüklükteki şirketlere önemli kazançlar sağlayacağı inancındaki bazı çevreler söz konusu anlaşmaya karşı çıkıyor. ABD Başkanlığına seçilen Trump’ın da anlaşma ile ilgili müzakereleri hedef alan açıklamaları AB başkentlerinde büyük bir gerilime yol açmış durumda. Trump’ın seçilmesinden sonra açıklama yapan Avrupa Birliği’nin Ticaretten Sorumlu Komiseri İsveçli Cecilia Malmström, “Büyük ihtimalle AB ile ABD arasında sürdürülen serbest ticaret anlaşması, TTIP görüşmeleri buzdolabına kalkar” dedi. Türkiye bu işin neresinde? Türkiye’nin 1995 yılında Gümrük Birliği’ne katılması ile birlikte Türkiye ile AB arasında malların, hizmetlerin, sermayenin ve kişilerin serbest dolaşımının önü açıldı. Bu durum Türkiye ile AB arasındaki ekonomik ilişkilerin gelişimine büyük katkı sağladı. Nitekim Türkiye’nin dış ticaret alanındaki en önemli ortakları da Almanya, İngiltere ve diğer AB üyesi ülkelerden oluşuyor. Bunun en önemli sebebi ise Gümrük Birliği’nin ticaret alanında ortaya çıkardığı kolaylıklar olarak dikkat çekiyor.Ancak son dönemde AB ile ABD arasında devam eden TTIP görüşmelerinin olumlu sonuçlanması Türkiye ekonomisini olumsuz etkileyebilir. Türkiye buna karşı tedbir almak için AB ve ABD ile görüşme masasında yer almak istiyor. ‘TTIP’in içinde olmak istiyoruz’ Gümrük Birliği revize edilecek Türkiye’nin bir diğer önemli talebi ise Gümrük Birliği’nin revize edilmesi. Bu amaçla Türkiye ile AB arasında Gümrük Birliği konusunun yeniden ele alınacağı açıklandı. Avrupa Politika Çalışmaları Merkezinde (CEPS) geçtiğimiz ay gerçekleştirilen “Türkiye: Siyasi-Ekonomik Gelişmeler ve Gümrük Birliğinin Geleceği” başlıklı toplantıya konuşmacı olarak katılan Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, Gümrük Birliği anlaşmasının revize edileceğini açıklamıştı. 2017’de görüşmeler başlayacak Zeybekci, Gümrük Birliği’nin, Türkiye’nin karar alma mekanizmasında yer alacağı, tarım, gıda hizmetler ve kamu alımları alanlarına genişletilmiş şekilde güncellenmesi gerektiğini söyledi. Zeybekçi bu çerçevede Gümrük Birliği’ni revize etme görüşmelerinin 2017’de başlayacağını dile getirdi.Gümrük Birliği konusunda gerçekleştirilecek kapsamlı reformlar ile Türkiye ekonomisi için yeni bir dönüm noktasının oluşturulması bekleniyor. AB-ABD görüşmeleri karşısında tedbir almak isteyen Türkiye, anlaşmanın imzalanması halinde Türk mallarının karşı karşıya kalabileceği rekabet dezavantajlarının ortadan kaldırılmasını ve Türk sanayicisinin ihtiyaç duyduğu hammadde ve yarı mamullerin daha uygun koşullarda temin edilmesini hedefliyor.Zeybekci; Tek taraflı birlik olmaz güncellenmeli Türk ekonomisini olumsuz etkilerTürkiye Gümrük Birliği üyesi olduğu için AB pazarlarını ABD şirketlerine açacak olan anlaşmanın hayata geçmesi, söz konusu şirketlerin doğrudan Türkiye pazarına girmesine de yol açacak. Bu durum Türkiye’nin ekonomisine olumsuz yansıyacağı gibi, ABD’nin büyük şirketleri ile rekabet etmek zorunda kalacak olan Türk şirketlerine de zarar verecek. Türkiye buna karşı AB ile bazı görüşmeler gerçekleştirerek söz konusu sorunların önüne geçmeye çalışıyor. Türkiye’nin politikası Son tahlilde ortaya çıkan tablo ve Türkiye’nin önündeki yol haritası şu şekilde özetlenebilir: -Seçim kampanyası ve sonrası yaptığı açıklamalarda TTIP’e karşı olduğunu açıklayan Trump’ın anlaşma ile ilgili görüşmeleri iptal etmesi durumunda Türkiye, sadece AB ile Gümrük Birliği’ni revize etmeye odaklanacak. Gümrük Birliği’nin güncellenmesi Türkiye’nin en büyük hedefi olarak ön plana çıkıyor. -Eğer Trump döneminde de serbest ticaret anlaşmasının müzakereleri devam ederse, Türkiye görüşme masasında yer almaya çalışacak. Diğer üç ihtimal ise şu şekilde sıralanabilir: -Türkiye, kendisi gibi Gümrük Birliği’ne üye olan İsveç, İrlanda ve Ukrayna gibi ülkelerle koordineli hareket ederek anlaşmadan doğabilecek zararları engellemeye çalışabilir. -Türkiye, TTIP’ye paralel olarak ABD ile doğrudan görüşerek Gümrük Birliği ile uyumlu olacak olan bir serbest ticaret anlaşması imzalayabilir. -Türkiye AB’nin üçüncü taraflarla imzalayacağı serbest ticaret anlaşmalarına karşı yeni tedbirler alabilir.Trump’ın karşı çıktığı anlaşmaların akıbeti merak konusu Obama kötü devraldığı ekonomiyi iyi bırakacak İngiltere’nin TTIP kararı Türkiye’nin de kaderini belirleyecek

KAYNAK : Yenişafak

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ